ALAGEYİK DESTANI
- yesimkantekin1985
- 16 Ara 2023
- 0 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 22 Ara 2023
ALAGEYİK DESTANI HİKAYE

Yaşar Kemal'in üç efsaneyi konu aldığı "Üç Anadolu Efsanesi" kitabında yer alan "Alageyik Destanı", Halil'in avlanma tutkusunun hazin hikayesini anlatır.
Alageyik Efsanesi halk arasında Gavur dağları olarak adlandırılan Toroslarda geçer.
Avlanma tutkusuyla yanıp tutuşan Halil, Gavur Dağları'na gittiği zaman en az bir hafta kalır, sonra avıyla birlikte geri döner. Her gidişinde anası hep aynı öğüdü verir: “Yuva yıkanın yuvası olmaz oğul, gel vazgeç bu sevdadan.” Her seferinde öğüdüne; “Yavrulu geyiklere dokunma, yavruların peşinden koşma.” diye de ekler. Halil iyi bir avcı olsa da anası ve nişanlısı Zeynep, onu her seferinde endişeyle bekler. Geyik avı, yörede “tekinsiz” olarak bilinir. Yine her zamanki gibi avlanmaya gittiği bir gün, bir alageyikle karşılaşır ve o geyiği bir türlü vuramaz. Bu alageyik onu uğraştırır. Ne zaman ava gitse karşısına çıkar, peşinden koşar ama tam vuracağı anda sırra kadem basar. Halil’in gözü artık ondan başkasını görmez. Ne anası ne de nişanlısı Zeynep… Varsa yoksa alageyik! Basireti o kadar bağlanmış olur ki ona rastladığı günlerde tek kurşun atamadığı söylenir. İş inada binince Halil, en olmayacak günde, kendi düğününde, yine geyiğin peşine takılır. Oysa Zeynep’e; “Düğünden sonra geyik avını bırakacağım.” demiştir. Ne yazık ki sözünde duramaz.

Halil düğünden önceki bir zaman yine alageyikle karşılaşır. Bu kez yanında yavrusu vardır. Hınçlı ya, çeker vurur yavruyu, köye getirir. Anası şiddetle karşı çıkar, yalvarır yakarır ve Halil’i avdan vazgeçirir. Köylüler, Halil’in bu avdan sonra bir daha tüfeğini eline almadığını söyler ama düğün günü, alageyik yine çıkıverir ortaya. Tam Halil gerdeğe girmişken, Zeynep’ine kavuşacakken, Halil sesi duyar, dellenir. Sesin peşine düşer. Ses onu Gavur Dağları'na çeker. Tam sesi kaybettim derken bir kayanın üzerinde bütün heybetiyle alageyiği görür. Nişan alır ama tetiğe basamadan geyik kaybolur ve bir başka kayanın üzerinde belirir. Halil bir kere daha nişan alır ama nafile! Olay birkaç kere daha tekrarlanır, en sonunda üç yanı uçurum olan bir kayanın üzerinde alageyiği kıstırır. Siper alır, tetiğe asılır. Alageyik yığılır. Halil sevinçle kayaya koşar ama yanına yaklaştığı anda alageyik canlanır, Halil’e bir çifte yapıştırır, seke seke kayadan aşağı koşar. Halil dengesini bulamaz, uçuruma düşer. Avcının dönmediğini gören Zeynep, akrabaları ve arkadaşlarıyla onun peşine düşer, nişanlısını uçurumun dibinde yatar görünce düşünmeden atar kendini aşağı. Arkadaşları, Zeynep kendini attığında bir inilti duyulduğunu söyler –ki bu iniltinin, rüzgârlı havalarda hâlâ o kayanın dibindeki uçurumdan geldiği de söylenir.
Her yıl, uçurumun dibinde yatan iki sevgilinin mezarı üstünde biri kırmızı biri mavi iki çiçek açtığı; çiçekler boy atmaya, birbirlerine uzanmaya başladığında ise bir geyiğin gelip, çiçekler birbirine kavuşamadan onları yediği de dilden dile söylenir.

Çok sevdiğimiz Moğollar Grubu'ndan duyup hayran olduğumuz bu türkünün yeri bir başka. Anadolu'nun yaşanmışlığından, kadim bilgeliğinden öğreneceğimiz hala çok şey var.
Yorumlar